Bu Ayıbı Erbaa'ya Yaşatanlar Utansın…

Bu Ayıbı Erbaa’ya Yaşatanlar Utansın… Geçtiğimiz günlerde Erbaa’da vahim bir olay yaşandı

Bu Ayıbı Erbaa'ya Yaşatanlar Utansın…
08 Temmuz 2014 - 01:34
Bu Ayıbı Erbaa’ya Yaşatanlar Utansın…

Geçtiğimiz günlerde Erbaa’da vahim bir olay yaşandı. Hüseyin Yağcı’nın kardeşinin düğününde, birileri alkol sınırını aştı. İlçede kendilerine yasal olarak tanınan süreyi aştı. Kanun ve kuralları çiğnedi. Bundan dolayı kendilerini uyaran güvenlik güçlerini tartaklamaya kalkıp, ağza alınmayacak küfürler ettiler.

Geçtiğimiz günlerde Erbaa’da vahim bir olay yaşandı. Hüseyin Yağcı’nın kardeşinin düğününde, birileri alkol sınırını aştı. İlçede kendilerine yasal olarak tanınan süreyi aştı. Kanun ve kuralları çiğnedi. Bundan dolayı kendilerini uyaran güvenlik güçlerini tartaklamaya kalkıp, ağza alınmayacak küfürler ettiler.
Rahattılar. Polislere dikleniyorlardı. Çünkü Erbaa belediye başkanı Hüseyin Yıldırım yanlarındaydı. Dikleniyorlardı, çünkü dik durmayı yanlış anlamışlar, yaptıkları kanunsuzlukları haklı göstermeyi dik durmak sanıyorlardı.
Olay bu kadarla da kalmadı tabi. Alkol sınırı aşan insanların çevreyi rahatsız etmeleri yönünde gelen şikâyetlere ilçe emniyeti dayanmaya çalışıyordu. Nasıl olsa bir gecelik bir olay idare edelim sorun çıkmasın istiyorlardı. Ama ilçede fakir zengin herkese eşit uygulanan ve düğünlerin gece 23.00’te bitirilmesine yönelik kuralı da çiğnediklerinde, sivil polisler düğün sahibini uyarmak ve çalgıyı durdurmak için oraya gitti.
Ama bizimkiler gelen polislerin kendilerine değil, en azından görevlerine bile saygı göstermeyen üslupla, “hiçbir kuvvet bizim düğünümüzü biz istemediğimiz sürece bitiremez” şeklinde sözlerle karşıladılar sivil memurları.
Bununla da kalmayıp, polisin yanında silahlarını çıkarıp havaya ateş etmeye ve sivil memurları sözleri ile taciz etmeye başladılar.
Durumun ciddiyetini hisseden memurlar merkezi arayarak, bölgeye takviye kuvvet istediler. Gelen polislerle yaklaşık 15 kişilik polis grubu, görevlerini yapmak ve düğünde silah atan kişileri gözaltına almak için harekete geçti. Bunu gören, halleri hiçte normal görünmeyen, kendilerini diğer herkesten farklı ve güçlü gören şahıslar, normal bir insan davranışından çok, şımarıklık ve azgınlıkla polise saldırmaya kalktılar.
Yaklaşık 50 kişi, 15 kişilik polis grubunu adeta linç etmek ister gibi düşmanca tavırla saldırmaya kalktı. Ağızlarından polislere karşı çıkan küfürler bırakın, oradaki insanları, duyanların bile yüzünü kızartacak cinstendi.
Bu şahıslar, memurların ne anasını bırakıyordu ne avradını. Öyle ağır, öyle iğrenç ifadelerle saldırıyorlardı ki, “siz kimsiniz ulan? Buradan adam alacak polisin anasını, avradını… “ ve benzeri küfürler.
Polisler görevlerini yapmak, taşkınlık yapan ve silah atanları gözaltına almak için gittikleri yerde, kendi namus ve canlarını korumak gibi bir sınavla karşı karşıya buldular kendilerini.
Yaklaşık 50 kişi ağır küfürler eşliğinde polisleri linç etmek istercesine üstlerine yürümeye kalkışınca, polislerde kendilerini korumak için son bir refleksle coplarına ve biber gazlarına başvurdular. Kendilerini linç etmekte kararlı kalabalığı geri püskürtmek için biber gazına başvuran polisler ancak, bu şekilde bu kalabalığı dağıtmakta Muaffak olabildi.
Düğüne yaklaşık gece saat 23.45’te katılan Erbaa belediye başkanı  Hüseyin Yıldırım, ne yazık ki bu yaşanan olaylarda, görevlerini yapmaya çalışan polislerin yanında değil, alkol alıp taşkınlık yapan, düğün magandalığı yapıp silah atan, polise saldıran, küfür eden şahısların yanında yer aldı.
Olayları çıkaranlar, polislerin yanında silah atanlar, ağır küfür ve hakaretler edenler, etrafı rahatsız edenler gözaltına alınıp polis merkezine götürüldü.
Bu şahısların emniyette, haklarında polise hakaretten, düğünde yasak olmasına karşı silah atmakta dâhil birçok konuda ifadeleri alınarak haklarında soruşturma başlatıldı.
Ne yazık ki bizim belediye başkanı Hüseyin Yıldırım, ilçe emniyet müdürlüğünde makamı ve görevinin sorumluluğundan uzak şekilde, bu şehir magandaları, bu şehir eşkıyalarını savunan yönde tavır aldı. Polislere “siz kendinizi ne sanıyorsunuz. Ben bu ilçenin seçilmiş belediye başkanıyım. Kendinize haritada yer beğenin” gibi sözlerle tehditler savurdu. Hatta ilçe emniyet müdürüne de aynı tonlamalarla konuşan Yıldırım, "nereye gitsem oradasınız, siz beni mi takip ediyorsunuz?” gibi kompleks dolu çıkışlar yaptı.
Belki buraya kadar olanları biraz olsun tolore edebilirsiniz, ama asıl dramatik, asıl yürek burkan, asıl duyguları taciz eden, asıl başkan Yıldırım’a yuh dedirtip, bir Erbaalı olarak bizi utandıracak olay daha sonra yaşandı…
Erbaa meydanında belediyenin kurduğu, her akşam durumu iyi olan bir Erbaalının toplu iftar yemeği verdiği çadır kendine Erbaalı diyen herkesin boynunu bükmesine neden olan bir olaya şahit oldu.
İftar çadırına, oruçlarını açmak için yemek almaya gelen polislere, görevliler yemek vermedi. Memur polislerin “neden?” şeklindeki sorusuna, oradaki görevliler büyük bir mahcubiyetle, kendilerinin emir kulu olduğunu belirterek, “İftar çadırından polislere yemek vermeyin emrini bize belediye başkan yardımcısı Bülent Uzun verdi. Onu aramanız gerekiyormuş” dediler.
Bu insanlıktan nasibini almamış, bu İslam ve genel ahlakımıza ters,  Erbaa insanının misafirperverliği ve cömertliği ile bağdaşmayan, muamele karşısında şok olan memurlar, oradaki görevlinin mahcup halini daha fazla artırmadan dediği gibi, belediye başkan yardımcısı Bülent Uzun’u aradılar. Polis memurları, iftar çadırında kendilerine yemek verilmediğini belirterek, “bunu sizin çözebileceğinizi söylediler. Yemek alabilecek miyiz?” diye sordular.
Başkan yardımcısı uzun, “belediye başkanı Hüseyin Yıldırım’ın hiçbir polise iftar çadırında yemek verilmeyecek” şeklinde talimat verdiğini söyleyerek, bu sebeple polislere yemek veremeyeceklerini, bu durumu aşmak için Emniyet müdürünün başkan Yıldırımı araması gerektiğini söyledi.
Bunun üzerine iftar çadırından yemek alamadan emniyete dönen polisler, mesaide olan ve iftar için yemek bekleyen diğer meslektaşlarına durumu olduğu gibi anlattılar. Bu olay, hizmet ettikleri ilçede bir kap iftar yemeğini kendilerine çok görenlerin,  aşağılayıcı tavrı yüzünden diğer polislerin de yüreklerinin burkulmasına neden olmuştu.
İftar yemeği ile bir ilçenin emniyetinden sorumlu memurları ve onların amiri bir müdürünü rencide ederek, kendini aratmaya mecbur bırakan anlayış ve dayatmaya da kulak asmadılar. İlçe emniyet müdürü kendisine gelen yemek için başkanı aramanız gerekiyormuş bilgisini, bilgiden çok aşağılamayı duymazdan gelerek, başkan Yıldırım’ı aramadı.
Ve o günden sonra bir daha iftar çadırına gitmediler. Artık iftar saati yaklaştığında, kendi imkânları ile kurdukları mütevazı sofralarında iftarlarını açıyorlar.
Daha sonraki günlerde, bunun çok hatalı, çok yakışıksız bir davranış olduğunu birileri bizim başkana hatırlatmış olmalı ki, “memur arkadaşlar yine eskisi gibi iftar çadırından yemek alabilir” diye haber göndermiş. Ama o polisler, kendilerini aşağılayan, hor gören bu insanların durumu kurtarmak için yapılan göstermelik çağrısına kulak asmayıp, artık iftar çadırına gitmiyorlar.
Vay be!
Vay ki ne vay…
Sen başkan! Sen düdük öttürdüğünde, biz lütuf ettiklerin iftar çadırına koşup yemek yiyebileceğiz, yine bir düdük öttürdüğünde bazılarına iftar etmeyi yasaklayacaksın ha?
Allah’ın nimetlerini, yine Allah’ın rızasını almak için, hemşehrileri ile iftar saati yolda kalmışlar, yola gidenlerle, imkânı sınırlı olanlarla paylaşan, bu sebeple her akşam durumu iyi gönlü zengin bir Erbaalının iftar yemeği verdiği çadırdan, hoşuna gitmeyenlere yemek vermiyorsun ha?
Yazıklar olsun sana!
Şimdi etrafında işi gücü seni yağlamak olan dalkavuklarına söylersin bana yorumlarla mesajlarla saldırtırsın değil mi?
Senin bu yaptıklarından utanmaz halini göremeyenler, benim yazmamdan dolayı utanmamı bekler, bunu yapmak için de akla hayale gelmez gerekçeler ve hakaretlerle saldırırlar öyle mi?
Bak başkan senin bu yaptığın, bir Erbaalı olarak, ne dinimizle, ne ahlakımızla, ne geleneklerimizle ne misafirperver ve cömert yönümüzle izah edilemez.
Sen gövde gösterisi, ezme, sindirme duygularını tatmin edip, bu yaptıklarından utanmayabilirsin ama inan ki ben yazarken bile utanıyorum.
Şunu sen ve etrafındaki insandan çok yağ tenekesini andıran o birkaç kişi bilsin ki, benim görevimde yazmak. Polisin görevi nasıl asayişi sağlamak, emniyeti sağlamak, bu konuda gerekirse canını riske atıp görevini yapmak, doktorun görevi nasıl görevini yapmak insanları sağlığına kavuşturmak, hayat kurtarmaya çalışmaksa, benimde görevim kamuoyunu bilgilendirmek. Yazılamayanları yazıp, haddini bilmeyenleri, halkın huzurunda sıraya dizip, bu halka densizliklerinin psikolojik hesabını vermeye mecbur bırakmaktır.
Yani ben yazarsam değil, yazmazsam ayıp.
Dediğim gibi bir belediye başkanının, bir şehr-i eminin,  bu denli çirkin, bu denli insanlıktan nasibi almamış uygulamasını ayıp karşılamayıp, bu türden şeylerin bir daha olmasını, bir daha cüret edilememesini sağlamak üzere yazan benim gibileri ayıplayanlara da ayrıca bir yuh çekmek istiyorum…
Evet, bu yuh, tüm onurunu, kişiliğini, karakterini, davasını, inandığı değerleri ayaklarının alıp, bir insandan çok, yağ tenekesine dönüşmüş insan müsveddelerine gelsin…
Sana birkaç sorum olacak başkan!
Sen mafyaya mı özeniyorsun! Güçten şımarmış, kendinde bir şey var zanneden bu şehir magandası, şehir eşkıyalarına karşı bir özentin mi var?
Sen bilmiyor musun, hapishaneler bu kendini mafya zanneden insan bozuntuları ile dolu. Bunları toplumun arasından söküp alan, hapishanelere tıkanlar da, partinin lideri uzun adam ile bu polislerdir. Harbi sen hangi partidensin acaba?
Her yede inançlıymış gibi davranan sen, Allah’ın en mübarek ibadet ayı Ramazan’da, senin bile olmayan bir kapıya iftar yemeği almak için gelenleri  ne hakla geri çevirdin?
Yaptığın bu terbiyesizlik için, kırdığın, rencide ettiğin insanlardan özür dileyecek misin?
Bir daha silah atılan düğünlere gidip, bu davranışınla, yasak ve tehlikeli eylemi meşrulaştırmaya çalışacak mısın?
Bir daha yanında,  şehir eşkıyası kılıklı insanlar polise, yada başka bir vatandaşa küfür edip, darp etmeye kalktıklarında böyle ezik, böyle sinik, böyle sessiz kalacak mısın?
Kişisel hırs ve kızgınlıklarını, ibadetimize bir daha karıştıracak mısın?
Partinin liderine partinin binasında, açıktan küfür eden paralellere sessiz kalıp, hatta o paraleller ile iş tutup, belediyeden 40 bin liralık parke taşını peşkeş çekerken, kentte asayişi sağlamaya çalışan, bunu yaparken saldırıya uğrayan ağır küfürlere maruz kalan emniyet güçlerine yemek dahi vermemeyi nasıl izah ediyorsun?
Bu olay ulusal basına yansırsa, ilçenin ve insanımızın itibarına vereceğin zarardan haberin var mı?
Bırak Tokat’ı ülke genelinde herhangi bir iftar çadırında, senin yaptığın gibi, “birilerine yemek vermemek” şeklinde bir densizlik örneğine rastladın mı?
Son olarak bazı akşamlar, bazı ailelere sahura ve iftara gidiyor, bunları da, çarşaf çarşaf kendi haber sitene haber yaptırıyorsun. Bu yaptığın ziyaretlere yanında fotoğrafçılarla gidip, gönül almadan, ibadetten çok reklama çevirmeye utanmıyor musun?
Not: Bu yaşananların, bir kendini bilmezin densizliği olduğu ve Erbaa halkının genel karakterini yansıtmadığının bilinmesini istiyorum. Ayrıca bir Erbaalı olarak bu yaşananlardan dolayı başta Erbaa’mda görevlerini hakkı ile yapmaya çalışan güvenlik güçleri olmak üzere, tüm güvenlik güçlerimizden özür diliyorum...
Kaynak: http://erbaadan.com/Yazar-bu-ayini-erbaaya-yasatanlar-utansin-3050.html

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum