Her an üzerinize bir duvar yıkılabilir.
Yağmur birikintisinde elektrik çarpabilir.
Kaldığınız otelde yangın çıkabilir.
Sokak ortasında bir köpek saldırabilir.
Otopark için tartıştığınız kişi sizi vurabilir.
Demiri çalınmış evinizde enkaz altında kalabilirsiniz.
Bakımı yapılmamış bir teleferikten düşebilir,
Kontrolsüz bir asansörde sıkışıp kalabilirsiniz.
Bir konvoydan açılan kurşunla hayatınız bitebilir...
Ve bazen…
Sadece bir baba olursunuz.
Arabanızı yıkarken, içinde uyuyan çocuklarınızın başına su sıçramasın diye dikkat edersiniz.
Eşiniz hemen yanı başınızda, sizi bekliyordur.
Her şey sıradandır. Sessizdir. Huzurludur.
Ve bir dağ gelir, sessizliği parçalar.
Bir anda toprak, taş, çamur…
Sizi, çocuklarınızı, hayallerinizi, geleceğinizi alır götürür.
Samsun'da bu bir doğa olayı mıydı?
Yoksa göz göre göre gelen bir ihmal mi?
O yamaç yıllardır uyarıyordu.
Haritalarda kırmızıydı.
Bilim insanları rapor yazmıştı.
13 yıl önce bile aynı yerden kaymıştı o toprak.
Ama birileri görmedi.
Birileri duymadı.
Birileri “Olmaz bir şey” dedi.
Ve oldu.
Şimdi herkes konuşuyor.
Ama kimse sorumluluğu almıyor.
Ruhsatı kim verdi, zemin etüdünü kim yaptı, risk uyarısını kim susturdu?
Bu ülkede ölüm, artık kaderle açıklanmamalı.
Çünkü bu ölüm kader değil.
Bu ölüm; ihmalin, suskunluğun, ilgisizliğin, vurdumduymazlığın adıdır.
Bir baba artık yok.
İki küçük çocuk artık uyanamayacak.
Ve bir anne…
O anı ömrü boyunca tekrar tekrar yaşayacak.
Bir facia daha yaşandı ve biz yine aynı cümleyle susturulacağız:
“Olacağı varmış.”
Hayır!
Bu olacak diye değil, önlenmediği için oldu.
Ve biz bu yazıyı okurken…
Başka bir yamaçta, başka bir dağda…
Toprak yine sessizce çatlıyor olabilir.
FACEBOOK YORUMLAR