TÜRK SİNEMASININ "ALTIN ÇOCUĞU" GÖKSEL ARSOY'LA SAMSUN GÜNLERİMİZ!.

Ferruh ÇETİN'den anılar

TÜRK SİNEMASININ "ALTIN ÇOCUĞU" GÖKSEL ARSOY'LA SAMSUN GÜNLERİMİZ!.
07 Kasım 2014 - 02:30
Ferruh ÇETİN'den anılar...

TÜRK SİNEMASININ "ALTIN ÇOCUĞU" GÖKSEL ARSOY'LA SAMSUN GÜNLERİMİZ!.

1976 yılı genellikle Türk sinemasının ünlü artistlerinin sahneye çıkmaya başladığı yıllardı.
O yıllarda Gazinoların değişmeyen kralı Zeki Müren, ardından Gönül Yazar, yeni yeni şöhret olan Bülent Ersoy, Muazzez Abacı, Emel Sayın, Behiye Aksoy, Hülya Koçyiğit, Neşe Karaböcek, Sevim Tuna gibi asların yanı sıra Filiz Akın da sahnelerdeydi.
Aynı yıl Türk sinemasının 1960 yıllarda başlayan şöhretiyle ünlenen
Göksel Arsoy da sahnelerde şarkı söylemeye başlıyordu..
Sahneye sinemadan geçenler için bu işi ciddiye alan ve gerçekten çok iyi şarkı söyleyen Göksel Arsoy en kalıcılardan biri olmayı başarmıştı sahnelerde..
Bir kaç plak çıkarıp televizyonda da göründükten sonra Türk müziği sanatçısı olarak anılmaya başlamıştı Göksel Arsoy.
GÖKSEL ARSOY SAMSUN'DA[gallery ids="15332"]


Önce Türkiye'nin ünlü gazinolarında sahne alan Göksel Arsoy'u Samsun'a rahmetli Neco getirmişti.
12 Eylül olmamıştı henüz...
1978 veya 1979 olabilir.
Samsun fuarı içindeki Neco gazinosu o yıllarda ülkede ne kadar ünlü varsa tümüyle bağlantılar kurup Samsun'da sahneye çıkarıyordu.
Nihayetinde Göksel Arsoy da 10 gün süreyle Neco gazinosunda sahneye çıkmaya başlamıştı.
Özellikle kadınlar matinesi dolup taşıyordu.
Samsun'a gelişinin ikinci gününde Göksel Arsoy'la tanıştık.
Büyükotel'de kalıyordu.
BİRLİKTE ÇEVREYİ GEZDİK
Bir gün kendisini arabama alarak Tekkeköy yöresine götürdüm.
Tütün kırım zamanıydı.
Onu bir tarlaya sokup kızlarla birlikte tütün kırdırıp, yine bir Salaçlıkta tütün dizdirdim ve resimlerini çektim.
Yaptığım haber, o günün en çok satan gazetesi Günaydın'da tam yarım sahife olarak yayınlandı. Göksel Arsoy çok memnun olmuştu.
Akşamları Büyükotelde birlikte oluyorduk.
Daha sonraki günlerde kendisini arabama alarak Atakum yöresindeki bahçelerde yemek yedik.
Bir gün de Bafra, Alaçam, Yakakent'e kadar uzandık.
O günlerde Göksel Arsoy ile birlikte olmak önemli bir olaydı.
Çevreye iyi de hava atmıştım.
Göksel Arsoy'un Samsun'daki programı bitinceye kadar hemen hemen her gün ve akşam birlikte olduk. Hoş sohbet birisiydi. Sadece, resimlerini sol taraftan çektirmezdi. "Soldan iyi görünmüyorum" derdi.
Gençliğimde beni de çevremdekiler Göksel Arsoy'a benzetiyorlardı.
Bir akşam sohbetinde bunu Göksel beye de anlattım. Şöyle beni iyice bir süzdükten sonra "hani sen de hiç fena değilsin yani!" demişti.
Şimdi 78 yaşında. Kalbinin hala hâlâ sinema için attığını tahmin ediyorum.
Bu günlerde İstanbul’daki bahçeli evinde mutluluğu eşi Soley Hanım ve torunlarıyla paylaşıyor olmalıdır…
GÖKSEL ARSOY'UN HAYAT HİKÂYESİ
Bugünkü kuşaklar Göksel Arsoy'u hatırlamayabilirler. 1965 ve 1970, hatta 1980'e kadar henüz kapanmamış olan Sinema salonlarının önü, Göksel Arsoy'un filmleri oynadığı zamanlar mahşeri kalabalığa dönüyordu. Özellikle genç kız ve kadınlar öncelikle bilet alıp içeriye girmek için birbirlerini eziyorlardı.
İsterseniz Göksel Arsoy'un hayat hikayesini onun anlatımıyla öğrenelim :
"-...Annem Hesna Arsoy, Girit Hanya’dandı. Babam Remzi Arsoy, Selanik’e yakın Drama’dan. Mübadeleyle İstanbul’a gelmişler. Oralardaki mallarına karşılık devlet İstanbul Bakırköy’de büyük bir köşk vermiş.
Babam Hava Kuvvetleri’nde dizel ve oksijen motorlarının uzmanı olarak görev yapıyordu. Kayseri Hava Üssü’nde atölyenin başıydı. Ben 1936’da Kayseri Hava Üssü’nde doğdum. Doğar doğmaz havacıları gördüğüm için havacılığı bitmeyen bir aşkla sevdim. Hava üssündeki lojmanda oturuyorduk ve tek hayalim pilot olmaktı. İlkokulu, ortaokulu Kayseri’de bitirdim.
Haydarpaşa Lisesi’nde yatılı okudum. Liseyi bitirdikten sonra pilot olmaya hazırlanıyordum. Ama evde kıyamet koptu. Babam Hava Harp Okulu’na gitmeme izin vermedi. Bunun üzerine İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdim. O dönem ailece Bakırköy’deki köşkte oturuyorduk.
KADERİM HAVAALANINDA DEĞİŞTİ
Üniversitede okurken Atatürk Havalimanı’nda İngiliz şirketinde çalışmaya başladım. Bir gün telaşlı bir erkek yolcu gördüm. Yardım etmek istedim. “Problem nedir?” diye sordum. “Pasaportumda problem çıktı. Roma’ya gitmem lazım. Uçağa yetişemezsem büyük kaybım olacak” dedi. İşini halledip uçağa yetiştirdim. İstanbul’a döndükten sonra teşekkür etmeye geldi. Evine yemeğe davet etti.
O da Bakırköylüymüş. Evinin kapısında ‘Halk Film Stüdyosu’ tabelası vardı. Meğer o yolcu Halk Film’in ve 12 sinema salonunun sahibi Fuat Rutkay’mış, eşi de ünlü türkücü Suzan Yakar’dı. O tarihte Bakırköy’deki arkadaş grubumdan Nurten ünlü rejisör Sırrı Gültekin’in kardeşiydi. Abisine beni övmüş. Beni görüp sinemaya çok uygun bulan Sırrı Gültekin o sırada Fuat Rutkay’a film çekiyormuş. Sırrı ve Fuat beylerin teklifiyle 1958’de sinemaya başladım.
YEŞİLÇAM’IN İLK STARIYIZ
İlk olarak ‘Kara Günlerim’ adlı filmde rol aldım. Sonra ‘Ham Meyve’ adlı filmde Muhterem Nur ile oynadım. 1961’de ‘Samanyolu’ filmi için Belgin Doruk ile kamera karşısına geçtim. ‘Samanyolu’ olay oldu.
Halk filmi izlemek için sinema salonlarına akın etti. O kadar büyük ilgi gördü ki seyirciler içeri girmek için kuyruk oldu. Stüdyoda sabaha kadar filmin kopyasını basıp Anadolu’daki salonlara yetiştirdiler. Ankara’ya galaya gittim.
Kızlar Kızılay Meydanı’nı doldurmuştu, cumhurbaşkanı bile geçememişti. ‘Samanyolu’ Yeşilçam’da star sistemini Göksel Arsoy-Belgin Doruk ile başlattı. Star sisteminde senaryoya gerek yoktu. Belgin ile benim el ele tutuşup yürümemiz, ormanda koşmamız, kayıkta kürek çekmem, mum ışığında yemek yiyip dans etmemiz, benim ona şiir okumam seyirciye yetiyordu. Peş peşe böyle filmler çekildi.
‘ALTIN ÇOCUK’ YIKTI GEÇTİ
Amerikan sinemasını yakından takip ediyordum. Sean Connery’nin oynadığı ‘James Bond’ filminin büyük ilgi gördüğünü okudum. Hep aşk filmlerinde oynadığımı, tarz değiştirmem gerektiğini düşündüm.
Ben de yerli James Bond oldum. Yapımcılığı da üstlendim. Halit Refiğ bana hep ‘Altın Çocuk’ derdi. Filmin adı bu nedenle ‘Altın Çocuk’ oldu. ‘Altın Çocuk James Bond’ öyle bir patladı ki yıktı geçti. Araplar filmi satın aldı. Daha etkili olsun diye afişte adımın başına Muhammed eklediler. Muhammed Göksel Arsoy oldum. Film büyük ilgi görünce Araplar ile ortak film çekmeye başladık. Sonra Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın ile filmler çevirdim.
İLK HAVACILIK FİLMİNİ ÇEKTİM
100 civarında film çevirdim. Benim için bir numara ‘Şafak Bekçileri’ filmimdir. ‘Şafak Bekçileri’ Türkiye’nin ilk havacılık filmidir. Hem yapımcılığı hem pilot rolünü üstlendim. Yönetmen Halit Refik senaryoyu da yazdı.
Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İrfan Tansel’i ziyaret edip projeyi anlattım. Filmi çekmemiz için Eskişehir Hava Üssü’ne talimat verildi. Üs komutanı Muhsin Batur’du. Yıl 1963. Orduevinde kaldım, havaya girebilmek için şehirde bile pilot kıyafetiyle gezdim.
Savaş uçağı seyir halindeyken çekim yapan kameraman korkudan bayıldı. Yerine İstanbul’dan 2 kameraman daha getirttim. Gerçek savaş uçağında çekildi film. Binbaşı Hasan Basri ile uçtum. Savaş uçağıyla toplam 4,5 saat uçmuşum. Uygun yerlerde ben de kullandım.
Tabii çok az bir kullanma bu. Çünkü savaş uçağı çok hızlı. Kullanmak çok zor. Çekim devam ederken 21 Mayıs gecesi büyük gürültü oldu. Bir de baktım koridorda orduevi komutanı koşuyor, meğer ihtilal girişimi olmuş.
'Eyvah yandık’ dedim, çünkü filmin yarısını çekmiştik yarısı duruyordu. Kara kara düşünürken yine Ankara’dan gelen talimatla filmi tamamladık. ‘Şafak Bekçileri’ çok büyük ilgi gördü. Halk sinema salonlarının önünde kuyruk oldu. Elde ettiği hasılata 6 yıl boyunca Yeşilçam’da ulaşan film olmadı.
SİNEMADAN İYİ PARA KAZANDIM
Star olarak sinemadan iyi para kazandım. Şunu söylemeden geçmek istemem, filmlerimizde rol almış karakter oyuncularının haklarını asla ödeyemeyiz. Bu nedenle geçen yıl Kültür Bakanlığı’nın bana verdiği ‘Kültüre ve Sinemaya Hizmet Kariyer Ödülü’nü de karakter oyuncularına ithaf etmiştim.
70’li yılların başında sinemada seks furyası başladı. Amcam, bestekâr Yesari Asım Arsoy’dan 2 yıl Türk Sanat Müziği dersi aldım ve solist altı olarak sahneye çıktım. Gazinolarda Behiye Aksoy, Sevim Tuna Gönül Yazar, Muazzez Abacı ile çalıştım.
Sahne hayatım 16 yıl sürdü. Assolistlerin tuvaletlerine bile müdahale ederdim. Hepsiyle iyi arkadaştık, bana güvenirlerdi. Plak da yaptım.
EVLİLİKTE GÜVEN VE SEVGİ ŞART
Aşk olmadan film olmaz. İlla aşk olacak. Aşk bir kadınla yaşanan en güzel duygudur. Aşk benim için 52 yıllık eşim Soley’dir. Soley Amerikan Kız Lisesi mezunudur. İkimiz de iktisatta okuyor, havaalanında çalışıyorduk.
1957’de havaalanında tanıştık, 1961’de evlendik. İki çocuğumuz oldu. Kızımız Aşkım, oğlumuz Gökhan. Kızımdan torunum var. Torun sevgisi bambaşka. Amerika’da işletme okuyor. Sinemada tek evliliği olan azdır. Ben bu konuda yeteneksizim (Gülüyor)! Çünkü ilk ve tek evliliğim.
Onca yıl sinema yaptım, sahneye çıktım. Soley hiçbir zaman film setine ve gazino kulisine gelmemiştir. Aramızdaki güven o kadar büyüktür. Bizim camiada gerçek dostluk yoktur. Çünkü küçük hesaplar vardır. Sağlığımı korumak için her gün tempolu yürürüm...".
Allah sağlık versin…
Kendisine uzun ömürler diliyorum.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum