Milli İrade Platformu'ndan DOĞU TÜRKİSTAN Eylemi

Samsun Milli İrade Platformu SAMİR, Çin’in Doğu Türkistan’daki insanlık dışı uygulamalarının ve baskı politikalarını protesto etmek amacıyla bir eylem yaptı.

Milli İrade Platformu'ndan DOĞU TÜRKİSTAN Eylemi
13 Aralık 2019 - 18:02
Samsun Büyük Cami avlusunda gerçekleştirilen eylemde SAMİR adına HUDER Samsun Şube Başkanı Hasan Duran bir basın bildirisi okudu.
Duran okuduğu bildiri şu şekilde; Bugün burada insanlığın ve çağdaş dünyanın ve özellikle de İslam dünyasının kanayan yarası ve ayıbı olmaya devam eden Çin’in Doğu Türkistan’daki insanlık dışı uygulamalarının ve baskı politikalarının son bulabilmesine insanlık adına bir nebze olsun katkı sunabilmek için bir araya gelmiş bulunmaktayız.
Çin’in de daimi üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin;
2. Maddesi: “Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya başka herhangi bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statütüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.
Madde 3; “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.”
Madde 5; “Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.”
Birleşmiş Milletlere bağlı neredeyse dünya ülkelerinin tamamına yakını olan yaklaşık 200 ülkenin kabul ettiği İnsan Hakları Bildirgesi; Özellikle daimi üye olan Çin’in aşağıda belirteceğimiz Doğu Türkistan bölgesinde yaşayan Türklere yapmış olduğu insanlık dışı asimilasyon uygulamaları ve hak ihlalleri de gösteriyor ki; bu bildirgenin işe yarar tüm hükümleri maalesef sadece kâğıt üstünde kalmakta ve keyfi uygulamalara alet edilmektedir. Aşağıda belirteceğimiz hususlar açıkça gösteriyor ki; İnsan Hakları Bildirgesi’yle koruma altına alınması düşünülen tüm hak ve özgürlükler Doğu Türkistan söz konusu olduğunda neredeyse hiçbir şekilde gündeme bile alınmamaktadır.
İnsan hakları, egemenlerin tanıyacağı ve tanımlayabileceği bir lütuf değildir. İnsan olmanın gereği yüce Yaradan tarafından bahşedilmiştir ve hiçbir otorite tarafından askıya alınması ve sınırlandırılması düşünülemez. Bu bağlamda hakların teslimine katkı sağlamak için mazlumların yanında yer almak ya da zulme engel olma duyarlılığı göstermek insan olan için olmazsa olmaz bir erdemdir.  Duyarsızlık maalesef zalimleri cesaretlendiriyor. Dindaş, kardaş veya etnik köken birliği olanlara karşı yapılan zulme sessiz kalınması ise, politik olarak farklı okumaların önünü açmaktadır. Her şeyden önce Doğu Türkistanlı soydaşlarımızda, yalnızlık hissi uyandırmaktadır. Bu da onların sabırlarını ve dirençlerini kırmaktadır. Siyasi iradeyi bu konuda daha hassas davranmaya davet ediyoruz.
İnsan haklarını gasp nasıl bir suç ise, haksızlıklara karşı çıkmamak da en azından vicdanlarda mahkûmiyeti gerektiren yüz kızartıcı bir suç olarak görülmelidir. Bu eylem bir millete karşı yapıldığında insanlık adına kaygıyı artırmaktadır. Doğu Türkistanlılara karşı yapılan hak ihlalleri, tahkir, tecrit ve yurtsuzlaştırma  politikaları milletimizi kaygıya düşürmektedir.
Gerçekle hiçbir ilgisi olmamasına karşın, bazı ülke ve etnik yapıları, İnsan hakları ihlali yapmakla suçlayıp ekstra çıkar elde edenler, zulmün sesinin bütün dünyaya yayıldığı Doğu Türkistan söz konusu olduğunda sessiz kalmaktadırlar.  İkircikli bu tür politikalar, bizzat insan hakları teorisini ve savunucularının niyetlerini sorgulamaya açmaktadır.
Teoride bütün insanlığı ilgilendiren, pratikte ise bir kurgunun parçası olduğunda kadraja girebilen milletlere yönelik değerlendirmeler ve teşebbüsler, güçlünün güçsüzü dizayn etme ve hizaya getirme aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
Egemen güçler tarafından siyasal ve ekonomik hedeflerinin gerçekleştirilmesi amacıyla insanlık üzerinde koz olarak kullanılan bu kavramın, insanlık onurunu korumanın çabası olarak görülmesi için, insan olan herkesin tavır koyması ve çaba göstermesi gerekmektedir. Mağdur ülkelerin de bunu değiştirmek için destek vermesi gerekmektedir. Ancak asıl yükün STK’lara düştüğünü biliyoruz. Bunun için de her platformda konunun takipçisi olunmalıdır.
İnsan hakları bildirgesine imza koyan devletlerin kendi onurlarını korumak için, öncelikle ihlalleri tanımlaması ve imzalarının gereği olarak yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Öncelikle hukuki ve  ahlaki  anlamda duruşlarını netleştirmelidirler. Çifte standartlı davranışların bütün dünyanın huzurunu bozacak gelişmeleri zorladığı artık görülmelidir.
Filistin, Arakan, Keşmir, Suriye, Irak vb. dünyanın birçok bölgesinde, özellikle de Müslüman coğrafyalarda ortaya çıkan, zulüm, katliam ve hatta soykırımlar tesadüf olarak görülemez.  Bu bağlamda Çin’in Doğu Türkistanlılara uygulamış olduğu sindirme ve başkalaştırma politikaları, kan ve gözyaşı olarak bütün dünyaya yayılmıştır. Şahsiyetli, mert ve cesur Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin metanetli ve sabırlı duruşlarının devamını diliyor, her daim onların yanında olduğumuzu bir kez daha tüm dünyaya haykırıyoruz.
İşgal ettiği Doğu Türkistan topraklarından topladığı Uygurlara, Eğitim Kampları adı altında gerçekleştirilen zorunlu ikamet ve mankurtlaştırma faaliyeti olarak  görülen tehditli ve tedbirli eğitim, kendi vatanında, kendi kültürünü ve inancını yaşamasına izin verilmemesi, insan hakları ihlalinin tezahür şekillerinden sadece birisidir. Zira ihlal sadece insana yönelik değildir. Tam aksine bir medeniyet toptan imha edilmeye çalışılmaktadır. Burada inanca ve kültüre dair olan her şey tehdit altındadır. Doğu Türkistanlıların zorunlu evliliklerle nesil güvenliği tehdit edilmekte,  aile bağları yok edilmekte, isimleri değiştirilmekte, ya da inançları gereği kaçındıkları beslenme ve giyinme tarzına zorlanmaktadırlar. Mülkiyet haklarının gasp edildiğine dair izlenimler de dikkate alındığında, saldırının  varoluşlarına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Bugün Özgür Doğu Türkistanlıların diline, kültürüne ve dinine yönelik saldırılar, soykırıma dönüşmüştür. Dilini, dinini ve kültürünü yaşatma hakkının çiğnenmesi bir insanlık suçu iken,   Çinli erkeklerin Uygur ailelere yerleştirilmesi, çökertme, dönüştürme ve aşağılamayı hedefleyen bir eylem olarak tezahür etmektedir. Bunun Çin dışındaki söylemi bile insanların güvenliğini tehdit etmeye yetmektedir. Mesken dokunulmazlığını ve beden mahremiyetini ihlal eden bu tür eylemler derhal durdurulmalıdır.
Aynı şekilde Çin’den kaçan, başka bir ülkeye sığınan öğrencilerin ya da sığınmacıların ailelerinden haber alamamaları; dışarıdan aranmaları durumunda ailelerinin takibata alınması ve işkenceye tabi tutulmaları bir insanlık suçudur. Arayan suçlu bile olsa, suç ve cezanın şahsiliği ilkesi dikkate alınarak bir başkası cezalandırılamaz. İletişim hakkına yönelik bu tür ihlaller durdurulmalı ve ilgililer kendilerini güvende hissedinceye kadar bu durum takip edilmelidir.
Ekonomik gücünün veya  Birleşmiş Milletlerde veto yetkisinin olması Çin’e  korku imparatorluğu kurma hakkı vermez. Aksine bu durum, erdemli birey, STK ve devletleri, mazlum Uygur milletiyle dayanışmaya, onların sıkıntılarını paylaşmayı ve daha önemlisi insanlığı harekete geçirmeyi bir zorunluluk kılmaktadır.
Mazlumların ürkekliği, zalimleri cesaretlendirmektedir. Bu nedenle bugün her zamankinden daha fazla birliğe ve dayanışmaya ihtiyacımız vardır.
Eğer İslam dünyası Müslüman arıyorsa Doğu Türkistan Müslümandır.
Eğer Türk Dünyası Türk arıyorsa Doğu Türkistan Türk’tür.
Eğer İnsanlık insan arıyorsa, Doğu Türkistan’da katledilen insanlıktır.
Öyleyse bu sessizlik nedendir?
Çin’in asimilasyon ve yok etme politikalarını reddettiğimiz gibi sömürgeci Batı zihniyetinin ürettiği çıkar odaklı söylem ve eylemleri de reddediyoruz.  Bu bağlamda ortaya konulan çıkar odaklı politikaları kınıyoruz.
Biz, bütün kalbimizle ve bütün imkânlarımızla Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin yanında olduğumuzu buradan tüm dünyaya ilan ediyoruz.
Çin’i yaptığı zulüm, baskı ve katliamları nedeniyle kınıyoruz. Sorunun çözümü ve insanlık ve çağdışı uygulamaların son bulması için erdemli bütün ulusal-uluslararası kurumları, İslam ve Türk dünyasını da göreve davet ediyoruz.
Katılımlarınızdan dolayı her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, bu birlikteliğimizin hayırlı sonuçlar getirmesini yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
 
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum