Papa Filistin İçin Haykırırken, Sırf "Ayin" Karşıtlığı Yapanlar Utandı mı?
Diplomasi bağırmakla değil, ortak doğrularda buluşmakla yapılır.
Günlerdir, hatta yıllardır belli çevrelerin aynı nakaratı tekrarladığını duyuyoruz;
"Papa neden geldi?
Papa neden ayin yaptı?
Bu bizim egemenliğimize hakarettir, aşağılanmaktır!"
Bu sloganların arkasına sığınanlar, Türkiye’nin büyük bir devlet, İstanbul’un ise bir dünya başkenti olduğu gerçeğini bir türlü hazmedemiyorlar.
Onların vizyonu, korku ve yasaklardan ibaret.
Ancak tarih ve siyaset, sığ sloganlarla değil, gerçeklerle ilerler.
O "tehlikeli" ve "art niyetli" görülen Papa Franciscus, geçtiğimiz günlerde tüm dünyanın gözü önünde ne dedi?
"Filistin'de iki devletli çözüm şarttır. Filistin halkının devlet olma hakkı vardır."
Şimdi, Papa’nın Türkiye’de ayin yapmasını "zillet" olarak gören o art niyetli güruha sormak lazım;
Hiç yüzünüz kızardı mı?
Siz, sırf Hristiyan olduğu için, sırf farklı bir inancın lideri olduğu için onu düşmanlaştırıp tefrika (ayrılık) tohumları ekerken; o ruhani lider, bugün İslam dünyasının kanayan yarası olan Filistin davasına, Batı dünyasının göbeğinden destek veriyor.
Hamaset Değil, Feraset
Fatih Sultan Mehmet’in torunları olmak, kuru kuruya kılıç sallamak değildir; ferasettir (görüştür, anlayıştır). Fatih, İstanbul’daki farklı inanç gruplarını himaye ederken, onların gücünü ve etkisini Osmanlı’nın lehine kullanmayı bilmişti. Bugün "Büyük Türkiye" diyorsak, Papa’nın veya başka bir liderin ülkemizde bulunmasından korkmak yerine; onların etki gücünü, Filistin gibi, dünya barışı gibi ortak davalarımızda nasıl yanımıza alacağımızı düşünmeliyiz.
Papa’nın ayin yapmasından değil; Filistin’de çocuklar ölürken dünyanın sessiz kalmasından rahatsız olmalıyız.
Ve eğer Papa bu sessizliği bozuyorsa, bu bir "aşağılanma" değil, insanlık adına bir "buluşma"dır.
Ortak Payda;
İnsanlık ve Adalet
Bizler içeride "Sen şucusun, ben bucuyum" diye birbirimizi yerken, tefrika ateşine odun atarken; dışarıda birileri mazlumların hakkını savunuyorsa, şapkamızı önümüze koyup düşünmeliyiz.
Türkiye’nin gücü, sınırlarını kapatıp içine kapanmasında değil; inancı ne olursa olsun, doğruyu söyleyen herkesle "hak ve adalet" zemininde buluşabilmesindedir.
Art niyetli kişiler, Papa’nın dualarından korkacaklarına; kendi vicdanlarının sesini dinlesinler.
Belki o zaman, farklı grupları bir araya getirmenin bizi zayıflatmadığını, aksine "Büyük Türkiye"yi kuracak yegâne yolun bu "birlik ve insanlık ruhu" olduğunu anlarlar.
Utanmak erdemdir.
Umalım ki, hamasetten gözleri kör olmamışsa, bu tablodan bir ders çıkarırlar.