Bataklığı Kurutmadan Sinek Avlamak
Gün geçmiyor ki haber bültenlerinde, sosyal medya akışlarında aile içi şiddetle ilgili yürek yakan bir hadiseyle karşılaşmayalım.
Toplum olarak kanıyoruz, üzülüyoruz ve hemen ardından en kolay refleksi veriyoruz;
"Cezalar artmalı, yasalar sertleşmeli"
Elbette suçun bir karşılığı olmalıdır; ancak asıl sorulması gereken soru şudur?
Biz sadece sonucu mu cezalandırmak istiyoruz, yoksa sebebi ortadan kaldırmak mı?
Mevcut sistemde uygulanan yöntemler, maalesef kangren olmuş bir yaraya yara bandı yapıştırmaktan, yani "pansuman tedbirlerden" öteye gidemiyor.
Aile içi şiddet konusunda meseleyi sadece "kadını korumak" eksenine indirgemek, büyük resmi gözden kaçırmak demektir.
Asıl mesele, erkeği ve kadını aynı çatı altında huzurla tutacak olan "aile saadetini" tesis etmektir.
Pansuman Tedbirler ve Dağılan Yuvalar
Bugün tartışma esnasında fevri bir kararla verilen "evden uzaklaştırma" cezaları, yangına körükle gitmekten farksızdır.
Bir anlık öfke ile çözülebilecek meseleler, araya giren bu soğukluk ve yasal duvarlar neticesinde, erkeği ve kadını birbirine düşman etmekte, yuvaları dağılmaya yönlendirmektedir.
Bu, sinekleri tek tek öldürmeye çalışırken, sineği üreten bataklığı görmezden gelmektir.
Bataklık kurutulmadığı sürece, sinekler türemeye devam edecektir.
Bataklık Neresi?
Bataklık; maneviyattan uzaklaşmış, yaradılış gayesini unutmuş, evliliği sadece maddi bir ortaklık sanan zihniyettir.
Bataklığı besleyen ise her akşam evlerimizin başköşesine kurulan televizyon ekranlarıdır.
Yalanın, entrikanın, aldatmanın ve sadakatsizliğin "normal" bir durummuş gibi sunulduğu diziler, aile kurumunu içten içe çürütmektedir.
Bu zehirli sarmaşıklar zihinleri işgal ederken, hangi yasa maddesi kalpleri düzeltebilir?
Çözüm Kuran'da ve İdrakte Saklı
Bu toplumsal çöküşün reçetesi beşerî kanunlarda değil, İlahi nizamdadır.
Çözüm; erkeğin ve kadının evlilik kurumunu bir "ibadet" ve "imtihan" bilinciyle idrak etmesindedir.
Allah’a olan kulluk bilinci yerleşmeden, insana saygı yerleşmez. İnancımızda kadın, korunması gereken bir nesne değil, "Cennet annelerin ayakları altındadır" müjdesine mazhar olmuş mukaddes bir emanettir.
Çözüm; kadının erkeğin yüzüne şefkatle, erkeğin kadına merhametle baktığı, aralarında "ünsiyetin" (sıcak dostluk ve yakınlığın) peyda olduğu o huzur iklimindedir.
Bir evde Allah korkusu ve ahiret inancı varsa, orada şiddet barınamaz. Çünkü o evde erkek, eşine baktığında Allah'ın emanetini görür; kadın eşine baktığında dünya ve ahiret yoldaşını görür.
Sonuç; Öze Dönüş
Sadece yasalarla, kelepçelerle veya uzaklaştırma kararlarıyla toplum huzura eremez.
Bunlar geçici korku imparatorlukları kurar ama sevgiyi yeşertemez. Toplumun huzura ermesi, ancak ve ancak manevi telkinlerle, yaradılış gayesinin öğrenilmesiyle ve ailede "biz" bilincinin Kuran ahlakıyla yoğrulmasıyla mümkündür.
Gelin, pansumanı bırakıp asıl tedaviye odaklanalım.
Bataklığı kurutmak istiyorsak; televizyonların şerrinden, modernizmin dayattığı bencillikten sıyrılıp, huzuru İslam'ın o kuşatıcı ve şefkatli ikliminde arayalım.
Zira huzur, yasa kitaplarında değil, secdeye giden başlarda ve şefkatle bakan gözlerdedir.