17 Bin Parça Yalnızlık, Suyun Üzerindeki Keder!...
Bir hafta... Sadece yedi gün sonra, dünyanın öbür ucuna, okyanusun ortasına saçılmış o devasa coğrafyaya ayak basacağım. Valizim hazır, biletlerim cebimde.
Ama haritayı önüme açıp o 5 bin kilometrelik hatta, batıdan doğuya uzanan o uçsuz bucaksız "dağılmışlığa" baktığımda, içimi garip bir hüzün kaplıyor.
Rotam Endonezya... Güneydoğu Asya’nın devi, İslam aleminin en kalabalık, en mahzun hanesi.
Rakamlar soğuktur, rakamlar hissetmez.
Kâğıt üzerinde okursunuz; "273 milyon nüfus" der size istatistikler. Dile kolay, 273 milyon nefes...
Ama o nefeslerin Cakarta’nın isli havasında nasıl düğümlendiğini, Cava ve Sumatra adalarına sıkışmış o "kahir ekseriyetin" omuz omuza, hayatla nasıl bir itiş kakış içinde olduğunu rakamlar söylemez.
Coğrafya kaderdir derler; Endonezya’nın kaderi ise parçalanmışlık üzerine yazılmış.
Sanki dev bir ayna gökyüzünden okyanusa düşmüş ve tam 17.500 parçaya ayrılmış.
Sumatra, Cava, Bali, Sumba, Banda, Kalimantan, Sulawesi, Papua... Her biri okyanusun ortasında, birbirinden kopuk, birbirine hasret adacıklar.
Kimisi cennet diye pazarlanır turistlere, kimisi ise unutulmuşluğun kıyısında bekler.
Ülke idari olarak 34 bölgeye ayrılmış, bürokrasi sınırları çizmiş ama acının sınırı yok.
Başkent Cakarta, her yıl biraz daha suya gömülürken, o milyonlarca insan ceplerindeki "Rupi" ile yarına çıkabilmenin hesabını yapıyor. Evet, Açe gibi, Yogyakarta gibi "özel statülü" bölgeler var; kâğıt üzerinde ayrıcalıklı haklara sahipler.
Ama Açe dendiğinde akla gelen o büyük tsunaminin, o toplu mezarların, o silinmeyen yasın "özel statüsü"nü hangi kanun değiştirebilir?
Hangi idari hak, toprağın altındaki kayıpların acısını dindirebilir?
Toprak bakımından dünyanın en büyük İslam ülkesi olmak, bir gurur tablosu gibi dursa da aslında büyük bir sorumluluğun, paylaşılamayan refahın ve devasa bir yoksulluğun da habercisi.
Ben bir hafta sonra o topraklara, o 17.500 parçaya bölünmüş yalnızlığa gidiyorum.
Turistik broşürlerdeki gülümseyen maskelerin ardındaki yorgun yüzleri görmeye, nemli havanın değil, kederin ağırlaştırdığı o atmosferi solumaya gidiyorum.
Endonezya... Uzaklardaki kalabalık, uzaklardaki yalnız kardeşimiz.