BASIN'IN "DOĞRUCU DAVUT"U NAZİF DEMİREL'Dİ..!
Ferruh ÇETİN'den anılar
Ferruh ÇETİN'den anılar...
BASIN’IN “DOĞRUCU DAVUT”U NAZİF DEMİREL’Dİ..!
73 yaşlarında aramızdan ayrılan bir gazeteci arkadaşımız vardı; Nazif Demirel.
Bugün içimizden birisini anlatmak istiyorum sizlere…
Samsun’lu gazeteciler arasında Nazif Demirel çok ilginç bir tipti.
Günümüzde O’nun ayarında bir kişiye rastlamak bence imkânsız gibi bir şeydir.
Ben ilk kez 1965 yılında Samsun’a gelmiştim.
O tarihlerde Cavit Coşkundere’nin sahipliğini yaptığı Demokrasinin Müdafii gazetesinde 3-4 ay falan çalışmıştım.
O tarihlerde Nazif Demirel de gazeteye gelip gidiyordu. Öylesine ayaküstü tanışmıştık.
Daha sonra ben Bafra’ya geri dönerek bir Matbaa kurmuş ve ilk gazetem olan “Bafra Sesi”ni çıkarmaya başlamıştım. O günlerde birkaç Bafra’ya gelmiş, benim pedal makinesinde çıkardığım gazeteyi pek beğenmişti. Sonraki günlerde telefonla görüşüyorduk.
Benim Nazif Demirel’le içli dışlı yıllarım 1971 yılından itibaren başlamıştı.
Askerden döndükten sonra boşta gezerken, 1970 yılında Samsun’da Yeni İstanbul gazetesi matbaa kurmuş ve Karadeniz bölgesi haberleri yapıyordu.
Ben de Bafra Muhabiri olarak çalışmaya başlamıştım. Nazif Demirel de o günlerde gazetenin istihbarat şefi falandı galiba.
Daha sonra Samsun’daki gazetelerin birleşmesi sonucu ben Samsun’da o gün 2 gazeteye düşen Demokrasinin Müdafii’nin Genel Yayın Yönetmeni olmuştum. Nazif Demirel’le o günlerde neredeyse her akşam birlikteydik.
Rahmetli İsmet Hatipoğlu’nun babasına ait Çarşamba Lokantası bizim Samsun’daki yeni mekânımızdı. Akşamları orada toplanırdık.
Masada Nazif Demirel, İsmet Hatipoğlu ve Nihat Dalay mutlaka bulunurdu. Sonraki günlerde İsmet Hatipoğlu’nun yanında çalışmaya başlayan Adem de katılmaya başlamıştı.
Demirel’le Yerel gazetedeki birlikteliğimiz benim Günaydın gazetesinin bölge temsilciliğine getirilene kadar sürmüş, o daha sonra TRT muhabiri olmuştu.
Bir ara benden önce Günaydın’ın Samsun Muhabirliği de yapan Nazif Demirel, benim haber konusunda daha baskın çıkmam sonucunda, bir nevi Günaydın’ı onun elinden almış olmam dahi onu kızdırmamıştı… Ve arkadaşlığımız sürüp gitmişti.
BU ANIMI PAYLAŞMAK İSTERİM
Samsun’da büyük Tekel yangını olmuştu. İkimiz de makinelerimizi kapmış olay yerinden en iyi görüntüyü almak istiyorduk.
Nazif Demirel ne yapıyordu?...
Kıpkızıl alevler göğe yükselirken Nazif elindeki makineyi bana vererek “şu alev görüntüleriyle benim bir resmimi çek” demişti…
O gün ikimiz de Günaydın gazetesine çalışıyorduk. Ertesi gün Günaydın gazetesinde yarım sayfa yangın haberi çıkmıştı. Ben Bafra muhabiri olmama rağmen “Ferruh ÇETİN Samsun’dan bildiriyor “ imzası vardı.
Sordum, “sen niye haber yapmadın” diye...
Verdiği cevap aynen şöyleydi…
“-Senin benden önce davranacağını bildiğim için!..”
Dedim ya Nazif Demirel ilginç bir kişilikti.
Trabzon Vakfıkebir’de 18 Temmuz 1935’te doğan Nazif Demirel, Türk Haber Ajansı Karadeniz Bölge Temsilciliği, Günaydın, Milliyet ve TRT Samsun İl Temsilciliği, Yeni İstanbul Gazetesi Samsun İstihbarat Şefliği ile çeşitli dergi ve gazetelerin genel yayın yönetmenliği görevlerinde bulunmuş, yine birlikte Samsun 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyetini kurmuştuk.
Bu cemiyet kuruluşu sırasında da bir ilginçlik yaşamıştık.
O da şuydu;
Hürriyet gazetesinde kurucular olarak toplanmıştık. Uğur Gürsoy “Kurucu başkan kim olsun” diyerek gizli oylama yaptırmıştı. Benim kendisinden bir oy fazla oy almama karşın onu kurucu başkan yapmıştık...
İYİ BİR KAYNAKÇIYDI
Nazif Demirel, ayrıca babadan sanatçıydı. Onun Samsun’da yaptığı kaynağı kimse yapamazdı.
Ayrıca her türlü makinelerin arızalarını gidermede üstüne yoktu.
Hem tornacılık, hem kaynakçılık, hem de gazeteciliği yerine göre yapmasını bilen Nazif Demirel ayrıca Türkiye çapında bilinen ve tanınacak kadar Bilardo ustasıydı.
Bir ara, bir karşılaşma için Almanya’ya gittiğini de hatırlıyorum...
Ölmeden önce bugünkü genç kuşaklar tarafından “Baba” lakabıyla anılan Nazif Demirel’in çok sayıda yayımlanmış şiir, hikâye ve denemeleri bulunuyordu...
Nazif Demirel bir haberi duyduktan sonra onu en önemli yetkilisine sorup doğrulatmadan kesinlikle yayınlamazdı, bu konuda kendisi Samsun Basınında “doğrucu Davut”tu yani.
Hem ilginç, hem iyi yürekli bir insandı. Allah ruhunu rahatlatsın…
OSMAN KARA’NIN ANILARI…
Nazif Demirel için anlattıklarımızın yanında Osman Kara’nın onun ölümü üzerine kaleme aldığı ve bugüne kadar aramızdan ayrılan gazeteciler için yazdığı yazıyı es geçemezdik.
Bakınız Osman Kara, o akıcı üslubuyla anılar yazısında neler demiş… Nazif dahil kaybettiklerimiz için
“-....Adem Bilir, bende derin bir yaradır; o benim için bir gazeteciden öte bir dost, bir kardeş ve bir hicrandı; olabileceği kadar olmayan, olmamakta direnen o insana hala yanarım. Nihat Dalay da, Nazif Demirel de ne yazık ki, kabiliyetleri ve kaliteleriyle hak ettikleri yerde hiç olmadılar; olmak istediler mi, bilmiyorum, pek de sanmıyorum. İsyanları, kırgınlıkları vardı ama onların hüznü ve isyanı kendilerinden değil, toplumun dertlerinden kaynaklanıyor ve sadece ondan besleniyordu.
Biz Nazif Demirel’de takılıp kalmıştık, Sevgili Necmi Hatipoğlu “babamın arkadaşı” diyerek hem Samsun basınının o saçı gibi kendisi de isyankâr yazarı Nihat Dalay’ı hem de hayatı bir fırtına hızında ve hiddetinde yaşayan ve sahilleri döve döve yorulan ve sonra kumsalda sessizce kaybolan dalgalar misali yorgunluğunu ailesinin kucağında dinlendiren onun babası, bizim arkadaşımız ve ağabeyimiz İsmet Hatipoğlu’nu hatırlattı.
Sadece Nihat Dalay ve İsmet Hatipoğlu mu, bu camianın şu kısa tarihinde kaybettiklerimiz ve kendi hay huyumuz arasında unutup gittiklerimiz?.. İlter Nur’dan Adem Bilir’e, Mete Günay’dan Bahri Altay’a, Ertuğrul Veyisoğlu’na bir dostlar mezarlığı vardır onları tanıyan her gazetecinin kalbinin bir köşesinde.
Profesyonel gazetecilik sürecinde galiba ilk kaybımız, daha doğrusu benim bildiğim ilk kayıp Hürriyet Haber Ajansı’nın o güler yüzlü, dost canlısı büro şefi Mete Günay’dır. Ankara’dan gelmişti Samsun’a bir karlı kış gününde Ankara’ya taşınırken Elmadağ’ında geçirdiği trafik kazasında kaybetti hayatını.
O sarı ve düşük bıyıkları, krem rengi pardösüsü ve yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesiyle hatırlarım, önce Hürriyet Haber Ajansı, daha sonra Milliyet Haber Ajansı’nda çalışan ve genç yaşta vefat eden başarılı foto muhabiri Ertuğrul Veyisoğlu’nu.
Adem Bilir, bende derin bir yaradır; o benim için bir gazeteciden öte bir dost, bir kardeş ve bir hicrandı; olabileceği kadar olmayan, olmamakta direnen o insana hala yanarım. Nihat Dalay da, Nazif Demirel de ne yazık ki, kabiliyetleri ve kaliteleriyle hak ettikleri yerde hiç olmadılar; olmak istediler mi, bilmiyorum, pek de sanmıyorum. İsyanları, kırgınlıkları vardı ama onların hüznü ve isyanı kendilerinden değil, toplumun dertlerinden kaynaklanıyor ve sadece ondan besleniyordu.
İsmet Hatipoğlu ve Erdal Çetin’i yazmayacağım, zira daha önce, ölümlerini duyduğum ve acılarının en yoğun olduğu anda yazdım; bir daha aynı yazıyı yazamamaktan korkuyorum.
Orhan Üçler hem doğma büyüme Samsunlu hem de çekirdekten gazeteci değildi. Samsun’a Amerikan Radar Üssü’nde çalışmak için gelmiş; önce sendikacı, sonra da gazeteci olmuştu. O güne kadar kazandığı her kuruşu Hürsöz gazetesinde batırdı, geriye para pul bırakmadı ama onurlu hatıralar bıraktı.
Avni Kaynar’dan Selahattin Şahinkaya’ya, Mehmet Egeli’den Bahri Altay’a, İhsan Tanyeri’den Abdullah Uyaroğlu’na, Ağaların Ağası Ethem Ağa’dan, Türk Haberlerin şimdi soyadını unuttuğum o beyefendi muhabiri Uğur’a, Salih Güvenli’ye kadar kaybettiklerimizin listesi her geçen gün biraz daha kabarıyor.
Bir değişmez ve ilahi kaderdir bu; gelen gidecektir. Gitmeye direnmek değildir yapmamız gereken... İyi, güzel ve doğru eserler bırakabilmek ve sevgiyle, saygıyla anılabilmektir.....”